İlkokul öğrencisiyken en büyük kâbuslarımdan birisi ezberlemekti. M.E.B. uzmanları, ezberlenecek şeylerle ilgili cümle veya kelime öbeği bulmaya dayalı bir metod geliştirmişlerdi. Bu sayede üniversite hayal olmaktan çıkmıştı.

“Cahil adam” (Atatürk İlkeleri), “Peçete kirli” (sessiz yumuşamasına uğrayan sert ünsüzler), “İnek Profesör Mete anasına telefon etti” (mitoz bölünme evreleri), “yaşasın” (kaynaştırma harfleri) ve daha niceleri. En çok Fıstıkçı Şahap’ı sevmiştim. Sınavlarda çok puan kazandırdı bana. Amaca yönelikti, saçma sapan bir kelime öbeğiydi. Dikkatimi dağıtmazdı. Sadece “Şahap ne lan? Adamın adı mı?” diye düşündürtürdü birkaç saniye, sonra işime dönerdim. “f,s,t,k,ç,ş,h,p” sert ünsüzlerdi. Üstüne üstlük Fıstıkçı Şahap’ın içinde geçmeyen diğer ünsüzler ise yumuşak ünsüzlerdi!

En büyük sorunu “paran varsa ne rahat” (PV = nRT, ideal gaz denklemi) hatırlatıcısında çekti bir nesil. Bu hatırlatıcı anlamsız bir kelime öbeği değil, bir yargı cümlesiydi. Zaman zaman amacından sapıyordu. Patavatsızdı. Gaz basıncıyla sıcaklık arasındaki doğru bağıntıdan çok, parayla rahatlık arasındaki doğru bağıntıya dikkat çekiyordu. Üzüyordu…